CHP'li değilsen yandaşsın

06.12.2020 - 15:08, Güncelleme: 14.02.2024 - 06:37 1077+ kez okundu.
 

CHP'li değilsen yandaşsın

Kemal Kılıçdaroğlu ortaya koyduğu yaklaşımıyla öğretmen olmak için yeni bir kriter getiriyor. Öğretmen olmak için; fakülte bitirmek, pedagojik formasyon sahibi olmak, sınavlarda başarılı olmak yeterli değil. Öğretmen olmanın şartlarından biri CHP'li olmak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Kasım 2020 tarihinde Öğretmenler Günü’nde partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada partisine oy vermeyen öğretmenleri hedef aldı. Kılıçdaroğlu, “Hala iktidarın peşinde giden öğretmen varsa, kimse kusura bakmasın, ben ona öğretmen demem. Öğretmen, iradesini pazarlayan kişi değildir.” Üstelik “iktidarın peşinde giden öğretmen varsa, ben ona öğretmen demem” derken kürsüyü yumruklayarak öfkesini gösterdi. Kürsünün yumruklanmasının bir başka anlamı ise kendisi gibi düşünmeyen öğretmenlere nefretle bakmasının yansımasıdır. Kılıçdaroğlu bu yaklaşımıyla ayrıca öğretmen olmak için yeni bir kriter getiriyor. Öğretmen olmak için; fakülte bitirmek, pedagojik formasyon sahibi olmak, sınavlarda başarılı olmak yeterli değil. Öğretmen olmanın şartlarından biri CHP’li olmak. “CHP’li isen öğretmen, CHP’li değilsen iradeni pazarlayan kişisin” demek önemli sayıda öğretmeni ötekileştirmektir ve bu ayrımcılıktır. Bu ötekileştirici anlayışın öğretmenlerle de sınırlı olmadığını düşünüyorum.   Birçok meslekte insanların CHP’li ya da solcu olması bir nitelik sayılırken mukaddesatçı/milliyetçi olmanızdan dolayı ayrımcılığa uğruyorsunuz. Buna ilişkin 23 yıllık meslek hayatımda çok sayıda örnek gördüm. Çalışma hayatına ve sendikal hayata dair bilimsel veriler kullanarak yaptığım konuşmalar ve yazdığım yazılar nedeniyle “yandaşlıkla” suçlandım. Başka iktidarlar döneminde çok kötü verileri bile önemli performans olarak gösterenler nitelikli uzman, akademisyen, sendikacı olarak itibar ve iltifat gördüler. Ancak gerçek veriler üzerinden yaptığımız analizler ve ürettiğimiz çalışmalar nedeniyle aynı kişiler tarafından yandaş ilan edildik. Mesela yıllarca kadınlara karşı ayrımcılığın en yaygın uygulaması olan başörtüsü yasağını toplantılarda gündeme getirdiğimiz, yazılarımızda yer verdiğimiz ve bunun yanlış olduğunu savunduğumuz için siyaset yaptığımız iddiasıyla susturulmaya çalışıldık. Üstelik bizi her fırsatta susturmaya çalışanlar bugün her aklına geleni konuşmasına ve yazmasına rağmen ülkede özgürlük olmadığını savunan kesimler.   ‘Biraz aklınızı kullanın’ Kılıçdaroğlu, değişik dönemlerde çok farklı meslek gruplarına ve toplum kesimlerine CHP’ye oy vermediği için ağır ifadeler kullanmıştı. Bunlardan bazılarını paylaşalım. Kılıçdaroğlu, 2011 yılında emeklilere seslendiği konuşmasında şunları söylemişti: “Kusura bakmayın, emekli gidip AKP’ye oy veriyor, bunu kabul etmiyorum, şiddetle reddediyorum. Hiçbir emeklinin AKP’ye oy vermesini istemiyorum. Gelecek Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Babasının partisine gelecek, dedesinin partisine gelecek. Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verecek.” Burada ifade edilen “babasının partisine gelecek, dedesinin partisine gelecek” sözü aslında tek parti döneminin özlemlerini ve genetiğini yansıtıyor. İlle bir partili olacaksanız dedeniz gibi CHP’li olacaksınız diyor. Kılıçdaroğlu, 2019 yılında esnafların durumunu değerlendiren bir toplantıda AK Parti’ye oy verenlere tepki göstererek şunları söylemişti: “Benim kızgınlığım Saray’a değil. Benim kızgınlığım seni açlığa mahkum eden siyasi partiye oy verenlere. İnsan biraz aklını kullanır. Aynı şey esnafta da var. Oyu sen verdin, sen iktidara getirdin.” CHP dışında bir partiye oy verirsen aklını kullanmış olmuyorsun. Aklını kullanan biri olmak için CHP’ye oy vermelisin diyor.   Kılıçdaroğlu, 2018 yılında Zeytin Dalı Harekatı’na katılan Mehmetçiğe moral ziyaretinde bulunmak için Hatay’a giden ünlü isimleri de çok ağır ifadelerle eleştirerek şunları söylemişti: “Bir ülkenin sanatçıları dik ve onurlu durmak zorundadırlar. Bir ülkenin sanatçıları diktatörün karşısında asla ve asla boyun eğmezler. Bir ülkenin sanatçıları asla ve asla kimseyi ötekileştirmezler. Savaşı değil, her zaman her ortamda barışı savunurlar.” Ülkemizin beka mücadelesi verdiği bir ortamda terör örgütlerine karşı mücadele eden askerlerimize moral veren sanatçılara ağza alınmayacak hakaretler ediliyor. Suçları ise askerimize moral vermek. 2018 yılında Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Dün TBMM’de bir kişi üzerine gaz yağı döktü ve ateşe verdi. Niye? Geçinemiyorum diye. O işçi kardeşime söyleyeyim Meclis’e niye geldin? Git sarayın önünde kendini yak” demişti. İşçinin derdine derman olmak yerine dalga geçer gibi işçiye kendini yakma adresi gösterilmesi anlaşılmaz bir tutumdur.   ‘Batsın sizin sendikacılığınız’ CHP’nin tek parti döneminin genetik kodlarından tevarüs ettiği bir ötekileştirme anlayışı var. “Kendilerine oy vermeyen” ve “arka bahçe” olmayan kişiler, kurumlar, sendikalar, meslek grupları ve toplumsal kesimlere karşı öfkeli bir yaklaşımı var. Mesela Türk-İş ve Memur-Sen, Kılıçdaroğlu’nun defalarca öfkesine muhatap oldu. CHP için DİSK ve KESK ise makbul konfederasyonlardır. CHP’den, TTB ve TMMOB gibi meslek kuruluşlarına ilişkin eleştiri sayılacak bir cümle duymak mümkün değildir. CHP gibi tek parti dönemi alışkanlıkları genetik olarak taşıyan bir siyasi parti, arka bahçesi olmayan kişileri, kurumları, sendikaları, meslek gruplarını ve diğer toplumsal kesimleri “öteki” olarak görür. Bu konuda çok sayıda örnek var.   Kılıçdaroğlu, çeşitli dönemlerde CHP’li olmayan işçi ve memur konfederasyonlarına defalarca ağır ifadelerle saldırdı. Mesela Türk-İş’in hem bugünkü genel başkanına hem de vefat eden önceki genel başkanına ağır ifadeler kullanmıştı. Kılıçdaroğlu, 2019 yılında CHP İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ı hedef alarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Türk-İş Genel Başkanı’nın yaptığı sözleşmeye değinmek isterim. Sendikacılık işçinin hakkını aramaktır. Güç karşısında işçinin hakkının teslim edilmesidir. Sendika başkanı işçinin alın terini saraya pazarlarsa ona sendikacı denmez. Ne vadettiler bilmiyorum. Sendikanın genel başkanı işçinin alın terini pazarlıyor. Batsın sizin sendikacılığınız.” Türk işçi hareketine çok önemli kazanımlar elde etmiş ve yıllarını vermiş Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’a bu denli ağır ifadeler kullanılmasının nedenlerinden biri Ergün Atalay’ın CHP’li olmamasıdır.   Chp için makbul olan.. Türk-İş ile CHP Genel Başkanı arasında yaşanan sert tartışmalardan biri de 2007-2013 yılları arasında Türk-İş Genel Başkanlığı yapan rahmetli Mustafa Kumlu ile yaşanmıştı. Kılıçdaroğlu, Türk-İş’e sık sık ağır ifadeler kullanınca 2012 yılında dönemin Türk-İş Genel Başkanı merhum Mustafa Kumlu gönderdiği mektupla şu cevabı vermişti: “Uzunca bir süredir TÜRK-İŞ karşıtı tavrınızı ve TÜRK-İŞ’e karşı öfkenizi dikkatle ve sabırla izliyoruz. TÜRK-İŞ’i ‘arka bahçeniz’ olarak görmek istediğinizi biliyor, ‘arka bahçe olma’ geleneği hiç bir zaman bulunmayan TÜRK-İŞ’in tüm siyasi partilere koyduğu mesafeyi size de koymasının sıkıntısını yaşadığınızı ve bu nedenle olur olmaz her konuda TÜRK-İŞ’i hedef aldığınızı görüyoruz. Sorgulamanız gereken bir diğer husus da, bizlerle yaptığınız baş başa görüşmelerde sergilediğiniz pozitif ve uyumlu tavrı niçin kürsülerde terk ettiğinizdir. ‘Özü sözü bir genel başkan’ olabilmenin bir yolu da baş başa görüşmelerle, kürsü söylemlerinde aynı dili kullanabilmekten geçmektedir. TÜRK-İŞ, hiç bir siyasi partinin arka bahçesi olmadığı gibi CHP’nin de arka bahçesi olmayacaktır.” Türk-İş, Kılıçdaroğlu’na gönderdiği mektupta işin aslına dikkat çekerek CHP’nin öfkesinin Türk-İş’i arka bahçe yapamamasından kaynaklandığını ifade ediyor. CHP için makbul olan Türk-İş ise 28 Şubat’ın Bayram Meral’li Türk-İş’idir.   CHP genel başkanı arka bahçesi olmayan işçi ve memur konfederasyonlarını defalarca hedef göstermiş, üyeleriyle sendikaları karşı karşıya getirmek istemiş, çalışanları kışkırtmıştır. 20 Nisan 2019’da yaptığı açıklamada ise çok daha vahim bir cümle kurarak “Memur-Sen’i sendika olarak görmüyoruz, iktidar sendikası. İktidar gittiği zaman dağılacağını herkes biliyor” demişti. Bu cümle aslında bir tehdidi içinde barındırıyor. Zira bu cümle aynı zamanda iktidara gelirsem “arka bahçem” olmayan konfederasyonları dağıtacağım demektir.   İdris Küçükömer, 1969’da önemli bir tez ortaya atarak şunları söylemişti: “Türkiye’nin “solcu”ları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir. Tek merkezli, yukarıdan aşağıya otoriter bir örgütlenme savunucusudurlar. Halkı yönetilecek sürü olarak görürler. Türkiye’nin ilericileri “sağ” cenahta görülen geniş halk kitleleridir” der. Gerçekten de İdris Küçükömer’in tezi bugün CHP’nin öğretmenleri, sendikacıları, esnafları, emeklileri, işçileri, sanatçıları ve diğer kesimleri kendine oy vermediği için ötekileştirmesinin nedenini ortaya koyuyor. @TarkanZengin
Kemal Kılıçdaroğlu ortaya koyduğu yaklaşımıyla öğretmen olmak için yeni bir kriter getiriyor. Öğretmen olmak için; fakülte bitirmek, pedagojik formasyon sahibi olmak, sınavlarda başarılı olmak yeterli değil. Öğretmen olmanın şartlarından biri CHP'li olmak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Kasım 2020 tarihinde Öğretmenler Günü’nde partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada partisine oy vermeyen öğretmenleri hedef aldı. Kılıçdaroğlu, “Hala iktidarın peşinde giden öğretmen varsa, kimse kusura bakmasın, ben ona öğretmen demem. Öğretmen, iradesini pazarlayan kişi değildir.” Üstelik “iktidarın peşinde giden öğretmen varsa, ben ona öğretmen demem” derken kürsüyü yumruklayarak öfkesini gösterdi. Kürsünün yumruklanmasının bir başka anlamı ise kendisi gibi düşünmeyen öğretmenlere nefretle bakmasının yansımasıdır. Kılıçdaroğlu bu yaklaşımıyla ayrıca öğretmen olmak için yeni bir kriter getiriyor. Öğretmen olmak için; fakülte bitirmek, pedagojik formasyon sahibi olmak, sınavlarda başarılı olmak yeterli değil. Öğretmen olmanın şartlarından biri CHP’li olmak. “CHP’li isen öğretmen, CHP’li değilsen iradeni pazarlayan kişisin” demek önemli sayıda öğretmeni ötekileştirmektir ve bu ayrımcılıktır. Bu ötekileştirici anlayışın öğretmenlerle de sınırlı olmadığını düşünüyorum.

 

Birçok meslekte insanların CHP’li ya da solcu olması bir nitelik sayılırken mukaddesatçı/milliyetçi olmanızdan dolayı ayrımcılığa uğruyorsunuz. Buna ilişkin 23 yıllık meslek hayatımda çok sayıda örnek gördüm. Çalışma hayatına ve sendikal hayata dair bilimsel veriler kullanarak yaptığım konuşmalar ve yazdığım yazılar nedeniyle “yandaşlıkla” suçlandım. Başka iktidarlar döneminde çok kötü verileri bile önemli performans olarak gösterenler nitelikli uzman, akademisyen, sendikacı olarak itibar ve iltifat gördüler. Ancak gerçek veriler üzerinden yaptığımız analizler ve ürettiğimiz çalışmalar nedeniyle aynı kişiler tarafından yandaş ilan edildik. Mesela yıllarca kadınlara karşı ayrımcılığın en yaygın uygulaması olan başörtüsü yasağını toplantılarda gündeme getirdiğimiz, yazılarımızda yer verdiğimiz ve bunun yanlış olduğunu savunduğumuz için siyaset yaptığımız iddiasıyla susturulmaya çalışıldık. Üstelik bizi her fırsatta susturmaya çalışanlar bugün her aklına geleni konuşmasına ve yazmasına rağmen ülkede özgürlük olmadığını savunan kesimler.

 

‘Biraz aklınızı kullanın’

Kılıçdaroğlu, değişik dönemlerde çok farklı meslek gruplarına ve toplum kesimlerine CHP’ye oy vermediği için ağır ifadeler kullanmıştı. Bunlardan bazılarını paylaşalım. Kılıçdaroğlu, 2011 yılında emeklilere seslendiği konuşmasında şunları söylemişti: “Kusura bakmayın, emekli gidip AKP’ye oy veriyor, bunu kabul etmiyorum, şiddetle reddediyorum. Hiçbir emeklinin AKP’ye oy vermesini istemiyorum. Gelecek Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Babasının partisine gelecek, dedesinin partisine gelecek. Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verecek.” Burada ifade edilen “babasının partisine gelecek, dedesinin partisine gelecek” sözü aslında tek parti döneminin özlemlerini ve genetiğini yansıtıyor. İlle bir partili olacaksanız dedeniz gibi CHP’li olacaksınız diyor. Kılıçdaroğlu, 2019 yılında esnafların durumunu değerlendiren bir toplantıda AK Parti’ye oy verenlere tepki göstererek şunları söylemişti: “Benim kızgınlığım Saray’a değil. Benim kızgınlığım seni açlığa mahkum eden siyasi partiye oy verenlere. İnsan biraz aklını kullanır. Aynı şey esnafta da var. Oyu sen verdin, sen iktidara getirdin.” CHP dışında bir partiye oy verirsen aklını kullanmış olmuyorsun. Aklını kullanan biri olmak için CHP’ye oy vermelisin diyor.

 

Kılıçdaroğlu, 2018 yılında Zeytin Dalı Harekatı’na katılan Mehmetçiğe moral ziyaretinde bulunmak için Hatay’a giden ünlü isimleri de çok ağır ifadelerle eleştirerek şunları söylemişti: “Bir ülkenin sanatçıları dik ve onurlu durmak zorundadırlar. Bir ülkenin sanatçıları diktatörün karşısında asla ve asla boyun eğmezler. Bir ülkenin sanatçıları asla ve asla kimseyi ötekileştirmezler. Savaşı değil, her zaman her ortamda barışı savunurlar.” Ülkemizin beka mücadelesi verdiği bir ortamda terör örgütlerine karşı mücadele eden askerlerimize moral veren sanatçılara ağza alınmayacak hakaretler ediliyor. Suçları ise askerimize moral vermek. 2018 yılında Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Dün TBMM’de bir kişi üzerine gaz yağı döktü ve ateşe verdi. Niye? Geçinemiyorum diye. O işçi kardeşime söyleyeyim Meclis’e niye geldin? Git sarayın önünde kendini yak” demişti. İşçinin derdine derman olmak yerine dalga geçer gibi işçiye kendini yakma adresi gösterilmesi anlaşılmaz bir tutumdur.

 

‘Batsın sizin sendikacılığınız’

CHP’nin tek parti döneminin genetik kodlarından tevarüs ettiği bir ötekileştirme anlayışı var. “Kendilerine oy vermeyen” ve “arka bahçe” olmayan kişiler, kurumlar, sendikalar, meslek grupları ve toplumsal kesimlere karşı öfkeli bir yaklaşımı var. Mesela Türk-İş ve Memur-Sen, Kılıçdaroğlu’nun defalarca öfkesine muhatap oldu. CHP için DİSK ve KESK ise makbul konfederasyonlardır. CHP’den, TTB ve TMMOB gibi meslek kuruluşlarına ilişkin eleştiri sayılacak bir cümle duymak mümkün değildir. CHP gibi tek parti dönemi alışkanlıkları genetik olarak taşıyan bir siyasi parti, arka bahçesi olmayan kişileri, kurumları, sendikaları, meslek gruplarını ve diğer toplumsal kesimleri “öteki” olarak görür. Bu konuda çok sayıda örnek var.

 

Kılıçdaroğlu, çeşitli dönemlerde CHP’li olmayan işçi ve memur konfederasyonlarına defalarca ağır ifadelerle saldırdı. Mesela Türk-İş’in hem bugünkü genel başkanına hem de vefat eden önceki genel başkanına ağır ifadeler kullanmıştı. Kılıçdaroğlu, 2019 yılında CHP İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ı hedef alarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Türk-İş Genel Başkanı’nın yaptığı sözleşmeye değinmek isterim. Sendikacılık işçinin hakkını aramaktır. Güç karşısında işçinin hakkının teslim edilmesidir. Sendika başkanı işçinin alın terini saraya pazarlarsa ona sendikacı denmez. Ne vadettiler bilmiyorum. Sendikanın genel başkanı işçinin alın terini pazarlıyor. Batsın sizin sendikacılığınız.” Türk işçi hareketine çok önemli kazanımlar elde etmiş ve yıllarını vermiş Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’a bu denli ağır ifadeler kullanılmasının nedenlerinden biri Ergün Atalay’ın CHP’li olmamasıdır.

 

Chp için makbul olan..

Türk-İş ile CHP Genel Başkanı arasında yaşanan sert tartışmalardan biri de 2007-2013 yılları arasında Türk-İş Genel Başkanlığı yapan rahmetli Mustafa Kumlu ile yaşanmıştı. Kılıçdaroğlu, Türk-İş’e sık sık ağır ifadeler kullanınca 2012 yılında dönemin Türk-İş Genel Başkanı merhum Mustafa Kumlu gönderdiği mektupla şu cevabı vermişti: “Uzunca bir süredir TÜRK-İŞ karşıtı tavrınızı ve TÜRK-İŞ’e karşı öfkenizi dikkatle ve sabırla izliyoruz. TÜRK-İŞ’i ‘arka bahçeniz’ olarak görmek istediğinizi biliyor, ‘arka bahçe olma’ geleneği hiç bir zaman bulunmayan TÜRK-İŞ’in tüm siyasi partilere koyduğu mesafeyi size de koymasının sıkıntısını yaşadığınızı ve bu nedenle olur olmaz her konuda TÜRK-İŞ’i hedef aldığınızı görüyoruz. Sorgulamanız gereken bir diğer husus da, bizlerle yaptığınız baş başa görüşmelerde sergilediğiniz pozitif ve uyumlu tavrı niçin kürsülerde terk ettiğinizdir. ‘Özü sözü bir genel başkan’ olabilmenin bir yolu da baş başa görüşmelerle, kürsü söylemlerinde aynı dili kullanabilmekten geçmektedir. TÜRK-İŞ, hiç bir siyasi partinin arka bahçesi olmadığı gibi CHP’nin de arka bahçesi olmayacaktır.” Türk-İş, Kılıçdaroğlu’na gönderdiği mektupta işin aslına dikkat çekerek CHP’nin öfkesinin Türk-İş’i arka bahçe yapamamasından kaynaklandığını ifade ediyor. CHP için makbul olan Türk-İş ise 28 Şubat’ın Bayram Meral’li Türk-İş’idir.

 

CHP genel başkanı arka bahçesi olmayan işçi ve memur konfederasyonlarını defalarca hedef göstermiş, üyeleriyle sendikaları karşı karşıya getirmek istemiş, çalışanları kışkırtmıştır. 20 Nisan 2019’da yaptığı açıklamada ise çok daha vahim bir cümle kurarak “Memur-Sen’i sendika olarak görmüyoruz, iktidar sendikası. İktidar gittiği zaman dağılacağını herkes biliyor” demişti. Bu cümle aslında bir tehdidi içinde barındırıyor. Zira bu cümle aynı zamanda iktidara gelirsem “arka bahçem” olmayan konfederasyonları dağıtacağım demektir.

 

İdris Küçükömer, 1969’da önemli bir tez ortaya atarak şunları söylemişti: “Türkiye’nin “solcu”ları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir. Tek merkezli, yukarıdan aşağıya otoriter bir örgütlenme savunucusudurlar. Halkı yönetilecek sürü olarak görürler. Türkiye’nin ilericileri “sağ” cenahta görülen geniş halk kitleleridir” der. Gerçekten de İdris Küçükömer’in tezi bugün CHP’nin öğretmenleri, sendikacıları, esnafları, emeklileri, işçileri, sanatçıları ve diğer kesimleri kendine oy vermediği için ötekileştirmesinin nedenini ortaya koyuyor.

@TarkanZengin

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishdailynews.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.